top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıCansın Ersöz

Dokun Dokunabildiğin Kadar



Dokunma üzerine çalışmalar yürüten Dr. Tiffany Field tarafından yapılan bir araştırmaya göre erken doğan çocuklardan günde üç kez 15’er dakikalık bir dokunma terapisi alanlar, erken doğan diğer çocuklara oranla %47 daha fazla kilo almışlardır.


Darlene Frances ve Michael Meaney yaptıkları bir deneyde, bebekken anneleri tarafından fazlasıyla yalanmış ve bakım görmüş farelerin daha sakin ve strese dayanıklı olduklarını tespit etmişlerdir. Anneleriyle yakın temas halinde büyüyen bu farelerin bağışıklık sistemlerinin de daha güçlü olduğu görülmüştür.


Bu araştırmalar, yetimhanelerde bir anne ya da herhangi bir bakıcı tarafından şefkatli bir dokunuştan uzak büyüyen çocukların neden beklenilen kilo ve boy ölçülerinin altında büyüdüklerine de ışık tutmuştur. Jim Coan ve Richard Davidson tarafından yapılan bir deneyde ise fMRI tarayıcısına yatmış halde yüksek bir ses duymayı bekleyen hastaların beyinlerindeki stres ve tehdit alanlarında yüksek hareketlilik görülmüştür. Aynı durumda bulunan fakat partnerleri tarafından kollarına dokunulan hastaların beyinlerinde ise stres ya da tehdide dair herhangi bir hareket kaydedilmemiştir.


Dokunmak beş duyumuzdan bir tanesi. Bizim için görmek ve duymak kadar önemli.  Bebekken her şeye dokunmak isteyen ve dünyayı parmaklarının ucu ile tanıyan bizler, “O pistir elleme!”, “Dokunma, mikrop kaparsın!” gibi sözlerle geçirilen bir çocukluğun ardından bu hissimizi körelttik zamanla. İlkokulda sınıflara el ele tutuşarak giren çocukları, sıra arkadaşına sarılarak oturan öğrencileri hatırlıyorum. Şimdi ise hayatlarını romantik anlamda paylaştıkları biri olmayan yetişkinlerin – bazıları için romantik bir ilişki olsa bile – el ele tutuşma ya da sarılma gibi son derece masum insani şefkat ve sevgi göstergelerinin çok uzağında, dokunulmadan, fiziksel temastan yoksun yaşadığını gözlemliyorum.


Fiziksel teması kişisel alana (personal space) bir ihlal olarak gören bazı Batı kültürlerinde depresyon, anksiyete ve fibromiyalji gibi hastalıkların bu kadar fazla görülmesinin sebeplerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum. 1960’lı yıllarda psikolog Sidney Jourar tarafından yapılan bir araştırmada dünyanın farklı yerlerinde bulunan arkadaşların birbirleri ile cafe’lerde yaptıkları sohbetler gözlemlenmiş ve bu arkadaşların birbirlerine ortalama kaç kez dokundukları kaydedilmiştir. OECD (Organization for Economic Co-operation and Development) verilerine göre Avrupa’daki en depresif halklardan birine sahip olan İngiltere’de iki arkadaş cafe’de oturdukları süre boyunca birbirlerine tek bir kez bile dokunmamışlardır. Dünya Sağlık örgütü tarafından 2016 yılında dünyada depresyonun en çok görüldüğü üçüncü ülke olarak açıklanan ABD’de iki arkadaş birbirlerine sadece iki kez dokunmuşlardır. Bu rakamlar Fransa’da saatte ortalama 110, Porto Riko’da ise 180 civarında kaydedilmiştir.


Basit bir dokunuşun vücudumuzda yarattığı fiziksel etkileri incelediğimizde, konunun neden bu kadar önemli olduğunu da anlıyoruz. Doğru bir dokunuş kardiyovasküler stresi ortadan kaldırıyor, tansiyonu düşürüyor, kalp hızını yavaşlatıyor, strese yol açan kortizol hormonlarını etkisiz hale getiriyor, hafıza ile doğrudan alakalı olan beynin hipokampüs alanını uyarıyor ve sevgi hormonu olarak bilinen oksitosin gibi iyi hissetmemizi sağlayan bir sürü nöropeptid ve hormonun salgılanmasını tetikliyor.


Günlük hayatımıza dönersek eğer fazla sarılmanın sırnaşma, dokunma ve okşamanın asılma gibi anlamlar taşıyabildiği ve tensel temasın büyük ölçüde sadece cinsellikle özdeşleştirildiği bir ülkede kendinizi dokunmak ve dokunulmak konusunda nasıl bir yerde gördüğünüzü merak ediyorum açıkçası. Ben yakın zamanda hayatıma giren bir masaj terapistinin elleri ile yarattığı mucizelere tanık olduktan sonra kendi ellerimi ne kadar az kullandığımı fark ettim. Fiziksel temasın sevgi dili olarak kullanılmadığı bir ailede basit bir baş okşamanın ya da hafif bir sırt sıvazlamanın kelimelerden çok daha fazla anlam aktarabileceğini unutmuşum meğer. Bu farkındalık ile birlikte arkadaşlarıma daha uzun sarılmaya başladım, mikrop kaparım diye önceleri uzaktan sevmekle yetindiğim sokak kedileri ile oynamaya başladım.  Eldiven takarak yapacağım saksı değiştirme işlemini çıplak elle, toprağı hissederek yaptım. Tüm bunların bir sonucu olarak da kendimi doğayla ve hayatla daha iç içe buldum.


Her zaman olduğu gibi bu alanda da gelişme kaydetmek için öncelikle dokunmak ve dokunulmakla ilgili hislerinizi ve alışkanlıklarınızı gözden geçirmenizi rica ediyorum. Bu konu sosyal ilişkilerinizden, geçmiş travmalarınıza birçok alana ışık tutabilecek verilere sahip. Başkalarına rahatlıkla dokunabiliyor musunuz? Biri size sarıldığında kendinizi geri çekiyor ve mesafenizi korumak mı istiyorsunuz? Vücudunuzda hiç dokunmadığınız, ya da dokunulmasından hoşlanmadığınız yerler var mı? Bu soruları kendinizi daha iyi tanımak ve bedeninizin dilini daha iyi anlayabilmek için sorun. Ağrıyan ya da gergin olan yerlerinize önce elleriniz ile müdahale edin. Kendinize kelimeleriniz ve düşüncelerinizin yanı sıra dokunuşunuzla da şefkat gösterin.


Konu hakkındaki farkındalığımızı artırdıkça doku duyumuzu güçlendirebilir ve bize daha çok fayda sağlamasına yardımcı olabiliriz. Dokunma duyusu, canımız yanmadıkça ya da sıcak soğuk gibi ekstrem bir ortama maruz kalmadıkça genellikle göz ardı edilen bir duyu. Bu duyuyu daha aktif bir hale getirmek için dokunduğunuz yüzeyleri ve elinize aldığınız objeleri hissetmekle başlayabilirsiniz.  Örneğin bu satırları okurken elinizin altında bulunan bilgisayarın ya da telefonun varlığını şu an hissettiniz. Öncesinde parmaklarınızda herhangi bir hissiyatın varlığından haberdar değildiniz. Bilgisayarınızın tuşlarını, masanızın yüzeyini, içinden kahve içtiğiniz bardağın sıcaklığını iyice hissedin. Hissetmek niyeti ile daha çok dokunun ve ellerinizi kirletmekten korkmayın.


Ailenize, sevdiklerinize ve arkadaşlarınıza daha çok dokunmaya, daha uzun sarılmaya özen gösterin.


Tüm bunlara ek olarak özellikle büyük şehirlerde yalnız yaşayan yetişkinlerin, şefkatli ve bilinçli dokunmayı bilen bir profesyonele düzenli olarak masaj yaptırmaları, masajın harika faydalarının yanı sıra dokunulma ihtiyacını da büyük ölçüde giderecek ve dokunma ile birlikte gelen olumlu yan etkilerden faydalanmanızı sağlayacaktır. Modern hayat insanları yalnızlaştırıp kendilerinden ve fiziksel temastan uzaklaştırsa da sosyal varlıklar olduğumuzu ve mutlu hissetmek için şefkate ve şefkat dolu fiziksel temasa ihtiyaç duyduğumuzu unutmamak lazım.  

Dokunmanın hayati bir armağan olduğunu yeniden hatırladığınız ve bu armağanı hem kendiniz hem de sevdikleriniz ile paylaştığınız bir hafta dilerim.


Kendinize iyi davranın.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page