top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıCansın Ersöz

2019'da Yaşamak


Bir laboratuvar odasında yaşayan iki grup fare düşünün. İlk gruba mensuplar rahat ve ayrıcalıklı olan ‘trust-fund’ fareleri, ikinci grupta yer alanlar ise günlük laboratuvar koşullarında mücadele etmek zorunda bırakılan, şanssız fareler. İki grupta şu gelip geçici hayatta tek zevkleri olan ağız sulandırıcı şekerlemelerin ve ikramların peşinde. Ayrıcalıklı farelere oturdukları yerde – ya da durdukları yerde demek daha doğru olur herhalde – bu ikramlar verilirken, şanssız fareler ödüllerine zorlu labirentleri aşarak, arayarak, kısacası canlarını dişlerine takarak kavuşmak zorunda.


Buraya kadar her şey son derece normal fakat işin ilginç kısmı, araştırmalara göre şanssız farelerin, ayrıcalıklı farelere göre çok daha mutlu olmaları. Şanssız farelerin duygusal tepkileri ayrıcalıklı farelere göre daha sağlıklı, stres hormonları daha düşük seviyede. Üstelik daha akıllılar, sürpriz bir engelle karşılaştıklarında ayrıcalıklı fareler vazgeçip geri dönerken, şanssız fareler son derece sofistike arama stratejileri uygulayabiliyorlar. Yani o kadar da şanssız değiller sanırım günün sonunda..


Farelerin beyinleri insanlara kıyasla daha küçük fakat ikisi de hemen hemen aynı bölümlere ve nörokimyasallara sahip, bu nedenle davranışsal sinirbilimci Profesör Kelly Lambert tarafından yapılan bu araştırma insan davranış modelleri açısından son derece değerli. 


Hazır önümüzde böyle bir deney bulunuyorken, siz hangi grup fareye kendinizi daha yakın hissettiniz sormak ediyorum. Hayat labirentinde ayrıcalıklı misiniz yoksa şanssız mı? Bu yazıya erişimizden tutun da, bu kelimeleri okuyacak bir vakte sahip olmanızdan yola çıkarsak, ihtimaller sizin ayrıcalıklı bir fare olduğunuz yönünde.


Değişim umut edebilmek, daha iyi günlerin, daha büyük başarıların geleceğine inanabilmek ayrıcalığın ta kendisi değil mi zaten? Kendinizden yola çıkın. Yeni yıla yeni ümitlerle girmediniz mi? Belki yeni kararlar aldınız, belki 2019’da farklı bir insan olmak istediniz. Ya da bunların hiçbiri umrunuzda değildi ve hiçbir şey düşünmeden kendinizi etnik müziğin ritmine ve ağız sulandırıcı beyaz ikramlara bıraktınız. Öyle ya da böyle yeni bir yıla girdik ve ayrıcalıklı bireyler olarak hepimizin önünde hayatlarımızı daha güzel ve kaliteli bir hale getirmek için sayısız imkan var. Bu noktada da benim için önem arz eden ve diğer hepsini bastıran tek bir soru var size sormak istediğim: Mutlu musunuz?


İnsan beyni son derece kompleks ve sofistike aktiviteler için tasarlanmış. Biz ise yolumuzu navigasyona bakarak buluyoruz, yemeğimizi kapımıza getirtiyoruz, günümüzün çoğunu bir ekrana bakarak, sosyal medyada gezinerek geçiriyoruz. Bunların hepsi gerçek dünya ile olan bağlarımızı zedeliyor; çözüm üretmek, çalışmak ve düşünmek için yaratılmış bir beyni uyuşturuyor.


‘’Daha çok spor yapacağım bu yıl.’’, ‘’Sağlıklı besleneceğim.’’, ‘’Para biriktireceğim.’’ Bunlar en sık alınan yeni yıl kararları arasında ilk beşin içinde yer alıyor. Ve ne yazık ki istatistiklere göre bu kararlarında başarıyı yakalayan insanların sayısı %10’un altında. Geri kalan %90’lık kesim Şubat ayı gelmeden eski hayat tarzlarına geri dönüyor, üzerinden 11 ay geçip aynı kararları bir kez daha alıncaya dek takvimleri devirmeye devam ediyor.


Kapasitesinin altında çalışmaya alışmış beyinlerimizi, konfor alanlarında sıkışıp kalmış karakterlerimizle birleşip üzerine bir de kilo vermek, zengin olmak, sigarayı bırakmak ve bu kararların sonuçlarını hemen görmek gibi büyük hedefler koyarak beklentiyi arşa çıkarıyoruz. Yapılacaklar listemiz kabarıklaşıyor, ödüllerimiz istediğimiz kadar kolay ve çabuk gelmiyor ve eninde sonunda vazgeçip, geri dönüyoruz.

Konu; kilo vermekten, daha çok para harcayabilmekten ya da daha az hazır gıda tüketmekten çok daha derin ve elzem halbuki. Konu bizim yaşamdan aldığımız mutluluk. Ve ne yazık ki jenerasyonumuzda mutlu insanların nesli amur leoparlarından daha hızlı tükenmekte.


O yüzden gelin 2019 için önceliğimiz mutlu olmayı seçmek olsun. Laboratuvar farelerimizden de gördüğümüz üzere mutlu olmakla hayatın içinde olmak arasında büyük bir bağlantı var. Emek harcayarak kazanmakla, hazıra konmak arasında da çok büyük fark var. Biz teknolojinin hayatla aramızdaki bağı çok derin kestiği bir dönemde dünyaya gelmiş ve ailelerimizin fedakarlıkları sayesinde çoğunlukla hazıra konmuş bir nesiliz. Bu nimetteki belayı bulmak için de ruh halimize uzaktan bir bakış yeter de artar bile. İşte bizim emek vermemiz gereken nokta da tam olarak burası bana sorarsanız.


Haftada üç kez spora gitmeyi ya da günde en fazla iki tane sigara içmeyi yeni yıl kararlarınız arasına almadan önce hayatla olan ilişkinizi değerlendirmenizi rica ediyorum sizden. Bana sorsanız, kendimize dönerek büyüyelim bu yıl derim size. Korkularımızı, eksikliklerimizi kabullenelim, dinlemeyi öğrenelim, affedelim, küçük meseleleri büyük dramalar haline getirmeyelim, vaktimizi önceliklendirelim, evrenle konuşalım, kendimizle konuşalım, okuyalım, şikayet etmeyelim, şükredelim ve sevelim derim.


Nesnesel birikimler peşinde koşmaktansa tecrübe biriktirelim derim sonra. Seyahat edelim, gezelim. Kendi kabuğumuzun dışındaki hayatları keşfedelim. Gönüllü olalım, desteğe ihtiyacı olanlara yardım edelim. Bizim olanı paylaşalım. Dikkatimizi, vaktimizi sevdiklerimize verelim.


Beynimizi çalıştıralım derim bir de. Bahçe işleriyle uğraşmaktan dansa, örgü örmekten maket gemi yapmaya binlerce hobi arasından duyularımıza en çok hitap edeni seçelim ve üretelim, inşa edelim, hareket edelim.


Kısacası hayatı yaşayalım diyorum. Bunlardan sadece bir tanesini günlük hayatımızın bir parçası haline getirebilirsek, 2019’un şimdiye kadar yaşadığımız en güzel yıl olacağına da tüm kalbimle inanıyorum.


Hepimize gelişim ve sorgulama dolu, güzel bir yıl olsun.


Kendinize iyi davranın.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page