Kafanızın içinde şu an birisi sizinle konuşuyor mu? Bu yazıyı bir koçluk seansı olarak düşünün ve kendinize bir bakın. Kafanızın içindeki sesi gözlemleyin. Bu ses hangi durumlar altında ortaya çıkıyor?
Geçtiğimiz haftanın yazdan kalma bir gününde, koçluk seanslarımdan bir tanesini ofisimizin bahçesinde yapma imkanı buldum. Yaklaşık iki aydır birlikte çalıştığım ve kendisinde şimdiden büyük dönüşümler gözlemlediğim bu danışanım, hayatında her şeyin yolunda gittiğini ve tek sorununun bir ilişkinin eksikliği olduğunu belirtti. Ben de kendisine, hayatında istediği gibi bir ilişkisi olsa nelerin daha farklı olacağını sordum. “Kafamın içinde hiç durmadan çalışan bir program varmış gibi hissediyorum. Öncelikle, neden hala bir ilişkin yok diyen, bütün hareketlerimi ve hayatımı yaşayış biçimini sürekli kritik eden bu programdan kurtulmuş olurum. Bu, beni inanılmaz rahatlatır” dedi.
Danışanımın bahsettiği bu program aslında onun iç sesi. Gün içerisinde kafanızın içinde beliren ve sizinle konuşan “başka bir sen.” Aslında kendinizi hatırladığınız ilk andan itibaren orada olan fakat belki de şu ana kadar üzerine hiç ışık tutmadığınız için göremediğiniz ya da tamamen alıştığınız için fark etmediğiniz bir varlık.
Kafanızın içinde şu an birisi sizinle konuşuyor mu? “Yeteri kadar zaman harcadın, bırak şu yazıyı işine dön!” ya da “Yarım saatlik bir molayı hak ettin biraz sosyal medyada gezmenin ne zararı var?” diyen bir ses var mı içeride?
Bu iç ses aslında bizim egomuz.
En basit haliyle, birey olarak benliğimizi oluşturduğuna inandığımız şeylerin tümü: Bize bir kişilik, kimlik kazandıran imajımız; kendimizi nasıl gördüğümüz ve kendimiz ile ilgili inanmayı seçtiklerimiz. Ego, değil bu yazının, başlı başına bir kitabın konusu. Ego sözcüğünün kendisi son derece yüklü olduğu için ve farklı bireyler için farklı anlamlar çağrıştırabileceğinden şimdilik bu kelimeyi bir kenara bırakmanızı ve iç ses kavramına odaklanmanızı istiyorum.
Bu yazıyı yazmaktaki amacım, sizin iç sesiniz konusundaki farkındalığınızı artırmak ve aslında kontrolünüz altında olan bu sesi tam anlamıyla tanıyarak, hayatınızdaki etkilerini görmenizi sağlamak.
İnsanın en büyük düşmanı kendisi
İşim itibariyle her gün en az üç farklı insan tanıyorum. Ortalama bir hesap yaptığımızda bu, haftada 21, ayda 90, senede 1095 insan eder. Gruba kendimi de dahil ederek, bu insanlarla ilgili yapabileceğim belki de tek genelleme, en büyük düşmanlarının yine kendileri olduğu.
Burada söz konusu olan ‘kendi kendinin düşmanı olmak’ kavramı da tahmin edebileceğiniz gibi iç sesimizle olan ilişkimiz ile alakalı bir durum. Hayatımda tanıdığım en güzel ve akıllı kadınlardan bir tanesi, aynı zamanda dünya üzerinde kendini en acımasızca eleştiren ve yerden yere vuran insanlardan biri.
Örneğin, gece dışarı çıkarken hazırlandığında, mükemmel gözükmesine rağmen iç sesi ona saçının kötü olduğunu, şişman gözüktüğünü, makyajının yanlış olduğunu söylüyor: “Güzel değilsin, karnını sürekli içeri çekmelisin, yemek yersen daha çok şişeceksin ve korkunç gözükeceksin” diyor.
Bu kadının iç sesiyle ilişkisi sizce nasıl? Eğer bu iç ses ete kemiğe bürünüp, bu kadının karşısına dikilseydi arkadaş olurlar mıydı? O gece beraber dışarı çıkarlar mıydı? Yanınızda sürekli sizi kötüleyen, aşağılayan, hevesinizi kıran biri ile gezmek istemezsiniz değil mi? Fakat ne gariptir ki biz, bir gece beraber dışarı bile çıkmak istemeyeceğimiz böyle bir “arkadaşı” yedi gün 24 saat beynimizin içinde gittiğimiz her yere taşıyoruz.
Şimdi bir koçluk egzersizi yapalım
Bu yazıyı bir koçluk seansı olarak düşünün ve kendinize bir bakın. Kafanızın içindeki sesi gözlemleyin. Bu ses hangi durumlar altında ortaya çıkıyor? Stresli ve gergin olduğunuz anlarda mı duyuyorsunuz onu daha çok? Size yaklaşımı nasıl? Sert mi? Sevecen mi? Konuşan, bir kadın mı yoksa bir erkek mi?
Bu konuşan sesin fiziksel bir formu olsa neye benzerdi? Şişman mı olurdu zayıf mı? Nasıl dururdu? Ellerini kollarını nasıl kullanırdı? Burada önemli olan, iç sesimizin mümkün olduğunca detaylı bir resmini çizmek. Bu resmi ne kadar net görebilirsek, iç sesimizle istediğimiz gibi bir ilişki kurabilmemiz de bir o kadar kolay olur.
Gerçekler karşısında hikayeler
Artık iç sesinizin neye benzediğini biliyorsunuz. Şimdi söylediklerine odaklanalım. Yeterince iyi bir gözlemciyseniz, şunu fark etmiş olmalısınız: İç ses, olaylara yorum katar.
Sevgilisinden yeni ayrılmış birini ele alalım. İç ses şunlardan herhangi birini diyebilir: “Yalnız kaldın. Kimse seni sevmiyor. Bunu da yüzüne gözüne bulaştırdın. Hayatın mahvoldu.”
İç ses aynı zamanda şunlardan birini de söyleyebilir: “Çok da iyi oldu, zaten sen daha iyilerine layıktın. Yeni hayatın işte şimdi başlıyor, bir daha kimsenin seni üzmesine izin vermek yok; bekarlık sultanlıktır.” Örnekler çoğaltılabilir fakat hepsi için geçerli olan tek şey, bunların sadece birer yorum olduklarıdır. Kendi kendimize söylemeyi seçtiğimiz ve yeteri kadar dile getirdikten sonra inanmaya başladığımız hikayelerdir aslında iç sesin anlattıkları.
Sevgilisinden yeni ayrılmış biri sadece sevgilisinden yeni ayrılmıştır. Artık bir ilişkide değildir. İlişki hanesi, “İlişkisi var”dan, “ilişkisi yok”a dönmüştür. Durum budur, gerçeklik budur. Bunun dışındaki her şey sadece yorum ve hikayedir.
İç sesinizi tanıyın
Öncelikle, bu konuştuklarımızı gerçek anlamda idrak etmek hayatınızda büyük değişikliklere yol açabilir. Fiziksel gerçeklik ile iç ses yorumlarını ayırabilirsek, kontrol de güç de bize geçer.
Bahçe seansımdaki danışanıma geri dönecek olursak… Onun durumunda bu iç ses bir düşman edasıyla ortaya çıkıyordu. İlişkisinin olmamasını sürekli bir koz haline getirerek, hayattan aldığı zevke darbe vuruyordu. Harika geçen bir günün ardından bile, “İyi hoş güzel de sen yine tek başınasın, yine yalnızsın o ne olacak?” diyerek keyfini kaçırıyordu. Danışanımın kontrolü altında olmayan iki kişilik bir ilişkinin tüm hesabını kendisine kesiyordu. Sizce, danışanımın iç sesi ilişki bulmasını kolaylaştırıyor mu yoksa zorlaştırıyor mu?
İç sesinizin her zamankinden daha çok konuştuğu bir anınızı yakalayın. Artık neye benzediğini biliyorsunuz. Bu resmi gözünüzde canlandırın ve iç sesinizi bu resim aracılığıyla konuşturun. Bakın nasıl yorumlarda bulunuyor. Bu egzersizi bir adım daha ileriye taşıyın. Kafanızın içinde konuşup duran bu varlığı alın ve karşınıza koyun. Yapmak istediğiniz şey ile aranıza girmeye çalışıyorsa, sizi aşağıya çekiyorsa, kötü hissetmenize yol açıyorsa ona nazikçe kapıyı gösterin. Kulağa şizofrence geliyor değil mi? Değil. Kendinize sormanız gereken soru şu: İç sesiniz hayattaki amaçlarınıza ve yapmak istediklerinize hizmet ediyor mu?
Kendinizle barışın
Buradaki doğru, iç sesimizi her zaman kapı dışarı etmek, görmezden gelmek ya da dışlamak değil. Bunu sadece yapabileceklerinize bir örnek teşkil etmesi açısından yazıyorum. Aynı şekilde iç sesi her zaman pozitif tutmak ya da sadece olumlu şeyler söylemesine izin vermek de tek doğru değil. Pozitif bir iç sesin, kendini tam olarak tanımayan bir insan için çok negatif etkilerinin de olabileceğini göz ardı etmemeliyiz.
Buradaki doğru, iç sesimiz ile bir ilişkimiz olduğunun farkına varmak ve bu ilişkinin etkilerini gözlemleyerek bizim için en iyi olanı bulmaya çalışmak. Bu nedenle size verebileceğim tek bir cevabım yok. Ne yapmalıyım sorusunun cevabını bir tek siz verebilirsiniz.
Her ilişkide olduğu gibi iç sesimiz ile olan ilişkimizde de karşılıklı; tanışma, tanıma, anlama, kabullenme ve uyumlanma evreleri mevcuttur. Siz, iç sesinizle ilişkinizin hangi evresindesiniz?
Kendiyle barışık insanların hepsi belki bilinçli, belki bilinçsiz bir şekilde bu ilişkiyi sağlam temeller üzerine kurabilen insanlardır. Dünyamızın ihtiyacı olan da tam olarak bunu başarabilmiş bireylerdir. Siz de önce kendinizle barışmak, sonra toplumumuza iyi gelmek adına iç sesinizle olan ilişkinize önem vermeye bugünden itibaren başlamak ister misiniz?
Hepinize gelişim ve sorgulama dolu bir hafta diliyorum.
Kendinize iyi davranın.
Comments